ANKET WHATSAPP
4. Fikir Platformu Altay Ünaltay

BüYÜK GÜÇLER EKONOMİK TOPLULUKLAR VE FAY HATLARI

 

Malatyalı İşadamları Derneği genel merkezinde 11.11.2006 cumartesi günü gerçekleştirilen

  1. Fikir Platformu toplantısının konuğu Altay Ünaltay oldu. Genç MİAD’ın düzenlediği toplantıda Büyük Güçler Ekonomik Topluluklar ve Fay Hatları konusu ele alındı. Malatyalı İşadamları Derneği bünyesinde kurulan ve MİAD’ın yeni dönem ağırlıklı projesi olan MİADAP grubu Fikir Platformları toplantılarını, çalışmalarının bir parçası olarak takip ediyorlar.

 

  1. Fikir Platformu Toplantısı Tam Metni:

  

Ahmet Turan Koçer: Timur Timurkaan genç MİAD Yönetim Kurulu üyesi. Toplantıların esas sahibi de zaten Genç MİAD. Geçen sene başladığımız Fikir platformlarında bu sene ilkini yaptık. MİADAP gurubunu da artık çekirdek grup olarak ele alıyoruz. Sözü Genç MİAD sözcüsü olarak Timur Bey’e veriyorum. Fikir Platformu Toplantıları ile ilgili kendisi bilgi verecek.

 

 Timur Timurkaan: Öncelikle misafirlere hoş geldiniz demek istiyorum Genç MİAD olarak 2004 senesinde ana maksadımız MİAD’ı oluşturan birlikteliği gelecek kuşaklara aktarabilmek sağlam zeminlerde daha uzun vadeli bir yapı oluşturmak, Genç MİAD bu amaçla kurulan bir kurum. Böyle bir kurumu kurarken öncelimiz bünyemizdeki genç üyelerimizi tanıştırmaktı. Bunu sağlamak için gündeme ilişkin konularla ilgili toplantılar düzenlendi.

Gezi ve piknik gibi faaliyetlerle kaynaşmak ve üyelerin baş başa samimi ortamlarda buluşmaları sağlandı. Gelecekteki dostluklara ve işbirliğine zemin hazırladık.

Önümüzdeki günlerde Genç MİAD olarak; Genç İş Adamları Derneği, Malatya Belediye Başkanına ziyaretler düzenlenmesi gündemde, bahar ayı ile birlikte paintball, go-cart gibi sportif faaliyetlerde yapmak hedeflerimizin arasında Genç MİAD’ın belki de en önemli faaliyetler içinde fikir platformu bulunmaktadır. Neden Fikir Platformları? Bundan yüzyıllar öncesinde güçlü insan kim diye sorduğumuzda belki de batı medeniyetinden biri Herkül’ü örnek gösterecektir. Bir Deli Dumrul gösterilecektir. Aradan yüzyıl geçti. Ve güçlü insan güçlü devlet kim diye sorduğumuzda ortak tek bir cevap var. Sanayileşme, makinelaşmaya sahip olan devlet ya da şirketler güçlüdür. 21. yy. eşiğinde olan dünyamızda güçlü kim diye sorduğumuzda tek bir cevap var bilgiye sahip olan devlet ya da şirketler güçlü olarak adlandırabiliyoruz. Bunun bilincinde olan Genç MİAD olarak çeşitli kereler fikir platformu düzenledik. Ve değişik misafirler çağırarak gerek üyelerimize gerekse misafirlerimizi bilgilendirilmesine vesile olduk. Bunlardan birincisi Sayın Mustafa Özer’in katıldığı “aile şirketlerinde nasıl kalıcı oluruz” konulu Fikir platformudur. 2. si Kenan ışığın katıldığı kişiliğimiz kimliğimiz ve Malatya konulu katılım fikir platformudur. 3. sü Cumali Ünaldı Hrand Dink, Mesut parlağın ve Kenan Işığın katıldığı Malatya üzerine sohbetler konulu fikir platformu toplantısı ve nihayetinde bugün Sayın Altay Ünaltay’ın katıldığı Büyük güçler ekonomik topluluğu ve fay hatları konulu Fikir Platformu düzenlenmiş olmanın haklı sevinci içindeyiz. Fazla kürsüyü işgal etmeden oturumu açması için Sayın Ahmet Beye sözlerimi devrediyorum, hepinize geldiğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum.

 

Ahmet Turan Koçer: Timur beye konuşması için teşekkür ediyoruz. Bugün misafirimiz Altay Ünaltay konumuz  “Büyük güçler ekonomik topluluklar ve fay hatları”  tabii Altay Beyi seçerken kendisini Avrupa tarihi konusunda bir defa dinlemiştim. Bir de yanılmıyorsam Hitler ve Almanya konusundaydı. Kendisini doyurucu açıklayıcı, kavrayıcı, olan biteni hassasiyeti ile takip eden biri olarak tanıdım. Özellikle beyin fırtınası yapmayı iş edinen bir topluma hem dışardan hem de yaşayan, olan biteni takip eden, birini çağırmayı daha yararlı gördüğümüz için kendisini tercih ettik. Kendisi 1960 Konya doğumlu İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirmiş. 1989 yılından itibaren kitap dergisini, ülkem dergisini, yarın dergisini, Yeni şafak gibi çeşitli dergi ve gazetelerde tarih, toplum, siyaset ve küresel ilişkiler üzerine makaleler ve çeviriler yayınladı. 1991’de “doğuda ve batıda din ve devlet ilişkileri” adlı kitabı Endülüs yayınlarından çıkmıştır. 1998’de “bir şark masalı batılılaşma” kitabı da kitapları arasında 1999’da “Uygarlığın Yolu Avrasya’da” kitabında ortak yazar olarak yer almıştır. 1999’dan beri İstanbul Kültür A.Ş. de araştırmacı olarak çalışıyor. Aynı zamanda yarın dergisinde uzun zamandır yazdığı için onları da bir kitap olarak derlemekte olduğunu belirtmiş bize kendisine teşrif ettikleri için teşekkür ediyoruz.

Özellikle bugünün konusu olan büyük güçler ekonomik topluluklar ve fay hatları en sondan başlarsak neden fay hatları dedik? Artık bizim içinde can yakıcı hale gelen çok iyi hissettiğimiz çatışma ortamı var. Belli sürtüşme alanları ya da bölgeleri fay hatlarına neden oyluyor. Kültürel fay hatları siyasi fay hatları, ekonomik fay hatları, gibi dünyayı anlayacaksak bu pencereden bakmalıyız. Örneğin deprem geliyor dermemi anlamak için fay hatlarına bakmalıyız. Çünkü yayılan dalgaların tesiridir. O açıdan sona yerleştirdiğimiz şey esasında kilit. Büyük güçler ise dünyaya şekil veriyorlar. Ne olup bitiyorsa onlar karar veriyor. Ama temelinde bugünün en belirleyici tarafı ekonomik yapılanmadır. Bu açıdan baktığımızda bugünün en imparatorlukları ekonomik topluluklardır. O açıdan dünyada ne olup bitiyor, büyük güçler hangileri, çağımızın imparatorları ekonomik topluluklar mı? Ve en çok merak ettiğimiz nasıl bir gelecek bizi bekliyor bugün bize nasıl bir gelecek hazırlıyor. Doğal olarak geçmişte bunun içinde yer alıyor. Altay Beye bu kadar geniş bir alan bırakıyoruz. Zor olduğunu da biliyoruz. Bunu zaten kendisi de söylemişti aynı zamanda konu özgürlüğü de tanıyacaktır. Kendisini şimdi dinleyeceğiz teşekkür ediyorum.

 

Altay Ünaltay: Bende çok teşekkür ediyorum. Bana fırsat verildiği için öncelikle doktor olmam belki bazılarının ilgisini çekmiştir. İşte söylenegelen sözdür. Tıbbiyeden her şey çıkar arada birde doktor çıkar bunu tekrar etmeyeceğim. Daha az bilinen bir şeydir belki ama ittihat ve terakki ilk olarak tıbbiye-yi şahane sini bahçesinde kuruluyor. O yüzden bizim meslek erbabı Türkiye’nin başına beladır. Bizde doktorların takip ettiği diğer ihtisas alanını takip ettik. Yazarlık sosyal bilimler vs. bu konuda kendimizi geliştirmeye çalıştık. Bugün not ile birlikte beni dinlerseniz daha çok memnun olacağım. Şimdi bu girişten sonra gerçekten bana geniş bir alan verildi. Bütün bunları 40 dakika içinde özetlemek mümkün değil. Kendi açımdan nasıl görüldüğünü paylaşmaya çalışacağım. Soruları konuşmanın sonuna ertelersek daha iyi olur ama isterseniz de buyurun sorun. Sorular vasıtası ile yeni açılımlar yapabiliriz.

 

Dünya sistemi deyince 20. yy da 1845 den sonra bloklar çelişkisi üzerine oluşmuş bir sistem vardır. Bizim kuşağımızda bunun içinde büyümüştür. Dünya da böyle kabul etmiştir. Bu 88’e kadar böyle geldi. 89’u genç arkadaşlar çok iyi hatırlar. Bloklar çelişkisi sona eriyor ve umutlarla daha olduğu söylenen yeni bir dönem başlıyor.

 

Fakat bunun o kadar umutlu bir dönem olmadığı 91.92.93’de Yugoslavya da meydana gelen bir toplumun hadiselerde olduğu anlaşılmaya başlandı. 2001’de 11 Eylülle başlatan bir global kaos dönemine girildi. Uluslar arası düzen yoktur. Benim tezime göre bunun arayışı vardır. Büyük güçler tarafından bu anayasanın daha ne olacağı belli değildir. Böyle bir dünya gerçi Ahmet Bey mümkün olduğu kadar komplo teorilerinden bahsetmeyin dedi ama ben yinede biraz bahsede cem. Çünkü komplolar hayatın bir parçası ve komploların olduğu yerde de teorisi de olur. İster istemez komplolara çok açık bir dünya düzeninin baş aktörüdür. Baş mimarı dememeliyiz. Çünkü mimarları başkalarıdır. ABD Başkanı Bush biliyorsunuz. 2000 yılında bir mahkeme kararıyla başkan seçildi. Yoksa seçilip seçilemediği belli değildi. Fakat sonraki ikinci dönemini aşağı yukarı 3 milyon açık ana farkla aldı. Seçildiği güne baktığımızda bizde olduğu gibi ABD’de seçim yasakları vardı. Seçimin olduğu gün taraflar lehine ya da aleyhine propaganda yapamazsınız. Ama kalkıp Bin Ladinin yeni bir kasetinin bulunmasına ve bugün ABD’ye karşı cihadımız devam ediyor, demesine engel olamazsınız. Bu seçim yasakları ile engellenemez ama başkan Bush’a 3 milyon oy getirir. Komplo dediğimiz şey böyle bir şey gizli kapalı bir şey değil. Artık bazı şeyleri çok açıktan açığa oynuyoruz.

 

Tabiî ki ABD halkı nezdinde belli bir itibarı belli bir kredisi vardır. Ama komplolar böyle bir zeminde bir takım şeyleri daha garanti altına almamaksızın yapılır. Şuanda Cumhuriyetçilerin iktidardan çekilmeye başladıkları bu dönemde kongre yenileme seçimleri oluyor. Bu da seçim yasakları günüdür. Propaganda yapılamaz. Tabi Bush’a yakınlığımız bilinen bir kilisede seks skandalının çıkmasına engel değildir.

 

Ne oluyor, bakıyoruz. Cumhuriyetçiler oy kaybetmiş; şimdi bunlar dünyanın her yerinde oluyor, hayatın parçasıdır. Ama bundan ibaret değildir. Dolayısı ile buralarda zemine kayalım daha derinlerde ne oluyor. Real olarak işleyen dinamikler nelerdir. Bu komplolar partiler taraflar neyin üzerinde yerlerini bulmaktadırlar. Buna bakarsak şöyle bir şey görüyoruz. 2000 yılına kadar ki bu gene büyük ekonomiler örneği ile gideceğim. Dünyada yeni teknolojilerin özellikle İnternet ve İletişim teknolojilerinin yeni pazarlar ve olabileceği yeni ürünler suna bileceğini başka şeylere bağlı olmadan ekonomileri büyütebileceği varsayılıyordu. Bu varsayımın üzerine çok şirket kuruldu, birçok satın almalar oldu. Bu satın almalar falan mesele google imparatorluğu oldu. Bir başkası mesele ADL diyebileceğimiz büyük şirketler kuruldu.

 

Microsoft Bilişimin çok yaşadığı şirketlerden birinci Microsoft onunda popüler platform Bill Gates 90’lar boyunca 2000 yılına kadar kapitalleriyle ilgili yeni teori ortaya atıyor.

Diyor ki iletişim çağı “Sürtünmesiz kapitalizm” denen hadiseyi mümkün kılmıştır.

Kapitalizm teorisi nedir? Adam Smiath den beri Anklo Solsan teorisinin önemli içeriklerinden biridir. Piyasa ekonomisi somuta bütün topluma yarar Niye? Çünkü alıcılar ve satıcılar birbirleri hakkında bilgi edinerek en yi alışı ve satışı yaptıklarından dolayı sonuçla kaynakların en iyi paylaşılması mümkün olur. Ve sonuçta toplumsal payda sağlanır. Ama gene Kapitalizim sağlayamadığı ideacı ortaya çıkmıştır. Çünkü Hitlerin zaman bir temel varsayım gerçekleşmez. Yani alıcı veya hiçbir satıcının piyasa hakkında tam bir bilgisi yoktur. Dolayısı ile amiyane tabir ile kazıklanırsınız. Bir şey alıp satarken yeterli bilgi sahibi değilsiniz demektir. Yeteri değiş tokuşa girmediniz Billgates diyordu ki iletişim teknoloji bunu yapacak. Niye tekbir tuşa basmakla dünya kadar alıcı ya da satıcı hakkında bilgi edine bilirim. Dolayısı ile artık kapitalizmin güvenlik eleştirileri ortadan kalktı. Bir altın çağa giriyoruz. Şimdi bunun tabii siyasi bir takım içerikleri vardır. En parlak ismi Fransız Kokiyama diye adam Türkiye’ye de çok geldi gitti. Japon asılı bir Amerikalı ABD’nin bilgi isteme kuruluşlarından biri olan devlete bağlı Rehn? Cerpeotsan’da çalışmış bir adamdır. Sadece sivil olarak değil askeri olarak hatta hükümetin stratejileri ile ilgili araştırmalara varana kadar birçok alanda araştırma veya bilgi üretimi yaptığından dolayı aynı zamanda ABD’nin bir istihbarat konulu olarak ta kabul edilir. Böyle kuruluşta çalışmış bir araştırmacı olarak bu adam Tarihin son teorisini ortaya atıyor. Tarihin son teorisi nedir? İşte dünya toplumları ve bu toplumları vücuda getiren bir takım toplumsal teorileri tarihi boyunca liberal ekonominin siyasal yaşantısı olan demokrasinin ortağı çıkıncaya kadar gelişmiştir. Artık daha fazla gelişmesi mümkün değildir. Dolayısıyla insanlık son mataraları girmiştir. Liberal demokrasi geliştirilebilmek en mükemmel sistemdir. Dünya yavaş yavaş bu gerçeği idrak ederek bunun içinde yer alacaktır. Dedi. Şimdi hala vazgeçmiş değil ama 90’larda güçlü söyleniyordu. 2001’de ne oldu? 2000’de iletime dayanan teknolojik piyasa büyümesinin hayal olduğu ortaya çıktı. Firmalar battı, iflas istedi. Muazzam bir iletişim ve kurumlara bağlı İktisatçılar ordusu sokaklarda işsiz kaldı. Bizde ona banka krizleri ile ilgi yaşadık tüm oranla ilgili olmasa da bizim bizim kendimize göre nedenlerimiz olsa da birde aşağı yukarı iletişim çağının çöküşü ile dolayısıyla İnternet sektörünün tek başına bir şeyler getiremeyeceği anlaşılmasıyla beraber ciddi kimlikler oldu.  Ve bildiğim kadar ile 30 bin bankacı 1554 işsiz kalmış. ABD de100 binlerce insan işsiz kaldı. Bunlar iyi eğitim görmüş insanlar kendi alanlarında bundan sonra anlaşıldı ki Klasik teoriler o kadarda yabana atılır şeyler değil ham maddesiz bunları işlemeden konuları hizmete sokmadan bir ekonomi olmuyormuş. Sadece iletişim yapmakla haberlerimizle ekonomik büyüme olmuyormuş. Dolayısıyla 2000 ile birlikte kapitalizm teorilerimiz ve iletişime dayanan ilgili teknolojilere dayanan ekonomi anlayışlarının çöktüğünü görüyoruz. Kapilatizm dönemsel bunalımları tekrar etmiştir. Yeni bir krize daha girmiştir. Şimdi Bush ve neoconlar Amerika’da bunların yükselişini düz ya da buraya bağlamak durumundayız. Eğer böyle bakarsak 11 Eylül 2001’de olan hadiseler konusunda biraz daha perspektif etmemiz kolay olur. 11 Eylül de olan neydi? Biz 11 Eylül sonrası cağı yaşıyoruz.  Oraya gireyim kısaca uzun yıllar bu olay olmadan evvel ABD’ye düşmanlığı ilan etmeden evvel ABD ile işbirliği yaptığı söylenen bununla ilgili belgeler, bilgiler, kanıtlar ileri sürülen bir aileden gelen bir adam Bin Ladin ailesinden gelen Usamebinladin’in birden bire karar değiştirdiği ABD’yi büyük düşman ilan ettiği onu celad ilan ettiği idea edildi. ABD’nin bir takım ülkelerdeki büyükelçilikleri bombalanmaya başlandı. Bir takım idealar ortaya atılmaya başlandı. En sonunda bu adamların teşkilatına bağlı birilerine 11 Eylül de Dünya Ticaret Merkezinin bulunduğu ikiz kulelere saldırdığı söylendi. Biz olayları böyle olmadığını bunun arkasında ne oldu? ABD’nin gizli bir seferini görüyoruz. Buna başkan Bush haçlı seferi demiştir. Bu kelimeyi kullandığını bizzat ben hatırlıyorum duymuştum. Sonra gelen tepkileri nedeniyle geri almak zorunda kalmıştı. Bunu ona bir uygarlık seferi diyerek uygarlık mücadelesi diyerek biz oralara uygarlık, demokrasi gibi nimetleri götürüyoruz, diyerek ABD önce Afganistan sonrada diğer bölgeler inoko mücadelelerini yaptı ve bugün gördüğümüz toplum ortaya çıktı. Bu 11 Eylül hadiselerinden sonra aşağı yukarı 5 senelik bir dönem boyunca bizde de bir apologize bir tavır yeni özür dileyeceği bir tavır gelişti. İslam dünyasında yer nedir? İ İslam bir terör dini değildir. İslam bir hoşgörü dinidir. Dolayısıyla siz bizi barbar zannetmeyin bizde sizin kadar uygar insanlar sayılırız. Halimize de bakıp da aldanmayın bir zamanlar biz şuandan daha zengindik işte fakir olduk diye biz ilkel olduk falan zannetmeyin şeklinde özür dileyici bir şekil tavır. O düzenlerde ben şöyle yazmıştım. Şimdide aynı koordinatı koruyorum.  Eğer petrol İslam ülkesinin toprakları altında olmak yerine Budist ülkelerinin topraklarının altında olsaydı idde ediyorum ki bugün Budist ülkeler budizimin bir terör dini olmadığını insanlığa falan savaş açmadığını bütün bu insanlığı hâkimiyeti altına almaya çalışan bir mücadele içinde olmadığını anlatan özür dileyici tavırlar içinde olacaktı. Şimdi dolayısıyla bir bir uygarlıklar mücadelesi değildir. Başka bir şeydir. Ama uygarlıklar için mücadelesi şeklinde görülmesi istenmiştir. Bu anlamda Kukiyamadan çıkıp Hunthingtan denen bir adama gidiyoruz. Şimdi Hunthingten teorileri ilk ortaya attığı zaman 90’ların başı hatta daha da evvel 80’lerin sonunda başlıyor. Bu konuda sesi yükselmeye ona uzun süre söyledikleri göz ardı ediliyor. Ne hikmetse 200’lerden sonra birdenbire ön plana çıktı. Ne diye? Medeniyetler çatışıyor diyor. Medeniyetlerimizin arasında fay hatları var tıpkı jeolojide tektonik plakları teorisi gibi bunları çevreleyen fay hatların depremlerin olması gibi kültürel tektonik plakları vardır. Dünyada kıtaları kapsayan bunlardan biri İslam, bir batı Hıristiyanlığı bir doğu Hıristiyanlığı bir başkası Budist dünya bunların arasındaki sürtüşme noktalarında da savaşlar ortaya çıkmaktadır. Bir taraftan baktığımızda isten tamamen anki bir teori öne sürülmek hiçbir zaman bir doğru tarafı vardır. 92, 93 Yugostavyada çıkan öyle şevkidir. Hıristiyan Sırplarla Müslüman Boşnaklar arasında savaş çıktı. Bu savaş bir taraftan baktığınızda medeniyetler mücadelesi bloklar çelişkisi çöküşü, düzene girdi. İşte Filistinlilerle Yahudiler arasında yıllardan beridir farklı kültürlere dayanan farklı uygarlıklar havzalarından gelmeleri nedeniyle çatışma sürmektedir. Hantingtan burada da haklıdır. Bu da çözümsüz bir savaştır. İsim doğası gereği bu insan ki birbirinden ayrı olmak zorundadır. Şimdi bir kere şunu bilelim uygarlıklar çatışması teori ısmarlanmış bir tendir.

 

Dünyayı açıklayan bir teori değildir. Bir görevdir. Dünyanın büyük güçleri dönem dönem bir takım projeleri öne sürerler Bunların arkasında bu projelerin anlara açtığı meşrutiyet şemsiyesi altında kendi politikalarını devam ettirirler. Bu 1990’lar 200’ler boyunca Kukiyama’nın tarihin sana teorisi idi. Bugün arka plana çekilmiş olmakla beraber 2006 ya kadarda uygarlıklar çatışması teorisi oldu. Bundan sonra ne gelecek hep beraber fikir yürütürüz. Ama bu dönemde ABD dünya politikalarını bu ideolojik şemsiye altında sürdürdü. ABD’nin ne yaptığını görüyoruz? Ortadoğu ya yeniden şekillendirilerek çok ilgili büyük Ortadoğu projesi niçin? Ortadoğu’ya şekillendirmekte bu kadar istekliler? Acaba İslamiyet haktan geri bir fikriyat mıdır? Geri bir kültür müdür ve ABD insanlık adına buraya müdahale mi etmek istiyor yoksa arkasında başka sebepler mi var? Baktığımız zaman ABD bu konuyu gerçekleştirmek için bir takım İslam ülkelerinden de müttefik aldığını gözlüyoruz. Irak ve Irana karşı Türkiye’yi müttefik alı yo, Mısırı müttefik alı yo, Suudi Arabistan la bir sevgi nefret ilişkisi var kısmen müttefik kısmen değil buralardaki rejilerle ilgili fazla bir şey söylenmiyor. Ama bakıyoruz düşman ilan edilen yerler petrolce zengin yerler Bunla bir önceki dönemin hayal kırıklıklarını iktisadi manada birleştiririz. Yeni iletişim ekonomisi bir yerden sonra daha ileri gidemedi. O halde tekrar acaba stratejik kaynaklara sahip olmak çok mu önemli hale geldi? Sonsuz burada otomatikman gündeme çıkmış oluyor çünkü hala enerji çok önemli dünya ekonomileri açısından dolayısı ile hala petrol çok önemli petrolsüz bir ekonomi düşünülemiyor. O halde bir şekilde bu petrol kaynaklarına sahip olmak ve bunun içinde sefer yapmak önemli hale gelmiş oluyor. İsim isimleri tarafından ele almakta fayda var. Konuşmamın başından beri ABD’yi konuşuyorum niye? Çünkü dünyaya düzen vermek iddi osunda olan, dünyada aktif şekilde hareket eden güç odağı olarak orayı görüyoruz. Ama bunun dışında bloklaşmalarda var birazda ona gidelim bunlardan birtanesi AB’dir. AB bir alternatif batı uygarlığı birçok eski flozafa kadar dayandığı AB’li entelektüellerce öne sürülen dizgin kimden boşalmış Amerika uygarlığına karşı daha uygar daha hukuk içi daha düzenli batı uygarlığı teorisi ve bunun dünya üzerindeki gerçekleşmiş hali AB şeklinde bir güç odağı Bu proje ne kadar gerçekçi bir projedir. Gerçi AB hakkında ben sizinle 2–3 saat konuşmak isterim. Ama çok kısaca geçmek durumundayım burada zaman darlığından dolayı AB’nin birleşme çabaları yeni bir şey değil öncelikle onu tespit ederek başlayalım AB aşağı yukarı 15. yy dır. Birleşmeye çalışıyor, yani 1500 yıldır. AB’nin birleşme çabaları batı Roma imparatorluğu yıkılmasıyla başlar. İlk tescilleri de Katolik Hıristiyanlıktır. Hıristiyanlar tek bir Allaha ibadet ederken birden çok hükümdara tebaa olamaz. Hıristiyan ümmetin ekümenin (ekümenin patrik oradan gelir ümmetin patriği) tek bir imparatoru olması gerekir. Bunun içinde doğruya çekilmiş olan Roma imparatorluğu tekrar İstanbul seferine çıkıp batıya yerleştirilmesi gerekir. Şeklinde bir tezi bu aşağı yukarı bütün ortaçağ boyunca Hıristiyan kitlelerin zihnine çakılan bir fikir yani sizin ayrı ayrı durmanız arızi bir durumdur. Birleşmeniz mukadderdir ki olacak Bugünkü Avrupa Hıristiyan değil ama PostChristian bu Hıristiyanlık sonrası bir kültürdür.  Dolayısı ile büyük oranda birçok kavramını Hıristiyanlıktan ödünç almıştır. Bugün Hıristiyanlık kelimesinin yerine uygarlık geçmiş ancak kendilerini uygar insanlar olarak görüyorlar. Fakat neticede bunun içeriği aynı bu uygarlık havzasının birleşmesini istiyorlar. Bu birazda Türkiye’yi neden istemediklerini otomatik olarak açıklar. Çünkü Türkiye yüzlerce yıl bir doğu ülkesiydi. Nasıl olacakta Türkiye 70, 80 yıllık bir batılaşma macerasından sonra artık batılı kabul edilerek bunun içine dahil edilecek. Burada ciddi güçlükler var Öte yandan bu birliğin kurulabileceği doğrumudur. Yada kurulmuşumudur. İşi birde bu taraftan ele alırsak geçen yıl bu işin kompetanlarında Can Baydaroğlu Bey bir çok üniversitede aynı zamanda AB ile ilgili kurum ve kuruluşlarda çalışmış bu kavramlarda yazmış çizmiş kıymetli bir bey kendisi Türkiye’nin AB’ye katılması tarafları, onunla birlikte bir açıkoturuma katılma imkânı yakaladık. Yine benzer konular tartıştık. Dedi ki AB ile ilgli en büyük yanılgı AB’nin kurulmuş olduğu ve işlediği iddiasıdır. Bizzat bunun Türkiye’deki bu işlerin belli başlı uzmanlarından birinin ağzından duyuyordu. Dolayısı ile benim için çok açıcı oldu. Hâlbuki ortadaki anlaşmalar bir ortak iradeyi işaret eder yeni biz bir AB kuralarını biz bir konuda fikir birliğine vardık. Bunun içinde bir takım anlaşmaların altına imza atıyoruz. Gerçektende şu anda Avrupa’daki durum budur. Ortada henüz bir Avrupa Birliği yok. Siyasi bir organ olarak değil tek tek milli devletler vardır. Bunların birbirlerine karşı ya da birlikte yürüttüğü politikalar vardır. Bu manada politikaların yürütüldüğü merkezlerden bir tanesi de Starzburgda ki Avrupa parlamentosudur. Hemen hemen her şey politikaların aracı olabilir. İlişkileri yürütmek diplomatik temasları hızlandıran kaynakları optimum kullandıran bir mekanizma ona AB yine milli devletler AB siyasal güç olarak dünya olaylarına müdahale imkanını 91.92.93’de Yugostavya’da meydana gelen hadiselerle yakaladı. Buyur kardeşim 4*4 lük bulalım buraya müdahale edip ağırlığınızı koyun ve sonuç alın. Bu AB için büyük bir intikam oldu ve geçemediler. Bütün devlet siyasetlerinin birbirinden ayrıntısını görüyoruz. Yapı kurulumu başlatan ve körükleyen Almanyadır. Slovakya ve Hırvatistan’ı kimseye sormadan Yuyostavya‘dan kopararak AB içindede ilişkileri sıkıntıya sokar. Aynı zamanda dışarıya yönelik politikaları Hırvatistan’ın                                           

Bağımsızlığını o zaman AB Almanya’dan sonra tanıdı Buna karşın İngiltere AB üyesi olarak gitti. Sırpları destekledi. Bu mihver güçlere karşı çevre güçleri destekleyerek ( II. Dünya savaşındaki gibi) bir denge kurmaya çalışmaktadır. İngiltere 2. Dünya savaşında Fransa’nın yanında bu nedenle savaşa katılmıştır. Polonya’nın işgaline Hitler tarafından, bunun için karşı çıkmıştır. Şimdi de aynısını yaptı. Sırpları destekledi Rusları da bu yöne yöneltmeye çalıştı. Zavallı Boşnakların sahibi olmadığı için büyük oranda ezildiler. Türkiye’ye döndüler sonra ABD sahip çıktı onlara o sayede tamamen yok olmaktan kurtuldular AB’nin durumu aşağı-yukarı hala böyledir. Her ne kadar Frankfurt’ta Avrupa merkez Binası varsa da Euro Avrupa’da tedavül etmekteyse bile ciddi iktisat politikaları yok. Euro’ya bağlı bu nedenle de bütün yapabildikleri Euro’nun değerini yüksek tutmak. Bu ise deflasyonist bir politikaya neden oluyor. Herkes şikâyetçi birlikten AB’nin lokomotif ülkesi Almanya’dır. Almanya’da Euro kalksın mark geri dönsün diyerek seçimlerden oy isteyen bir parti ile yazışıyorum. Demek ki bazı şeyler son aşamasında AB yani bir kalıba dökülecek. Türkiye bu gerçekleri değerlendirmeli kimilerine göre AB’ye girmek ile bütün meseleler halledilmiş olacak kimilerine göre ise milli egemenliğini devredeceğiz. AB’de durum böyle değil biliyorsunuz. Geçen yaz AB anayasası aşamaları yapıldı. İki ülkede reddedildi diğer ülkelerde toptan kaldırıldı. Toptan ret edilmeyelim diye belirsiz bir tarihe ertelendi. Eğer bir şey olacak ise bu aylardan sonra olacaktı. Böylece baştan bir kenara itilmiş oldu. Bu büyük bir hayal kırıklığı olabilir. Özellikle Türkiye’de ki bu kadar kişi için ancak özellikle ABD’de birçok aydının AB ile dalga geçtiğini biliyorum. Jhan Lukas diye bir adam 20 yy’ın ve modern çağın sonu Avrupa’da bir takım şeyleri anlamak açısından bu adamın yazdıkları kilit önemde orada De Gool’e atıf yapmış Bu Fransız milliyetçisidir. Fransa’yı 5. cumhuriyeti kurarak kaostan kurtarmıştır. Degool aynı zamanda bir Avrupa birlikçisidir. Ama nasıl bir birlikçi iktisadi olarak bir araya gelelim. Ama siyasi birliktelik düşünülemez diyen bir adamdır. Jhan Lukas onun politikalarına atfediyor. AB Avrupa da bir sol projedir. Marksist bir alt yapısı vardır. Marksizm’e göre ekonomi altı yapıdır. Siyaset ve değer toplumsal kurumlar üst yapıdır. Dolayısıyla biz insan ekonomik olarak bir araya getirsek bunlar diğer toplumsal alanlarda da bir araya gelecek ve bir Avrupalılık fikri oluşacak. Ama bence bu yanlış bir projedir. Fransızlar ya da Almanlar biz Avrupalı olduk demediler, demeyeceklerde o zaman ortada Alman çıkarları Fransız çıkarları birbirine karşı olarak devam edecek. Bu anlamda takip ettiklerini söyledikleri ABD böyle değildir. Bir Amerikalılık kimliği oluşmuştur. Mücadeleye dayanıyorlar kurtuluş savaşı ile ABD kurulmuştur. Bu da ortak pay oluşturulmuştur. ABD’de ve bunu üzerine dayanmış ABD federal gibi görünse de merkezi bir devlettir. 1963-64 Amerika iç savaşı ile Amerika merkezi bir devlete dönüşerek evrimini tamamlıyor.

 

Siyasal blok olarak değil ona iktisadi blok olarak Doğu Asya’yı görüyoruz. Bunlar Shangay 5’lisi diye bir isimle dünya siyasetine ortaya çıktılar.  Çin, Rusya birtakım Orta Asya ülkeleri İspanya yok. Birtakım iktisadi entegrasyon çabaları var. Burada ona aktörler olarak atılanlar yapıyor. Böyle giderse 2030’lar da, ekonomisinin ABD’yi geçeceği söyleniyor. 1995’lerde Uzakdoğu ekonomileri ciddi bir kimse yapıldı. Çin çok büyük değildi. Ona Tayvan, Singapur v.b. o dönemde Malezya başındaki Muhati Muhammed George Saroz diye bir adam Uzakdoğu ekonomilerini bir takım oyunlarla çökertmekle suçladı. Ve bundan sonra ülkelerine giriş çıkışın kolay olmadığını kontrol altında olduğunu söyledi. Uzakdoğu ekonomileri hala ihracat ekonomilerdir. 95’de bir tabir çıktı. Derin ekonomiler, sığ ekonomiler mal ve hizmet dolaşımı kendi içinde sağlayan ekonomiler derin ekonomilerdir. Mesela ABD ekonomisi böyledir. Avrupa ekonomilerde Almanya %75 Almanya içe yöneliktir. %25 AB ülkelerine yöneliktir. Bugün globalleşme ideası çok büyük değil 90’larda dışa dönüklük daha fazla idi. Bir ülkenin kendi içinde alıcıların olması hala öneme sahiptir. Bunlar ise bugün söylene gelen global teoriye aykırı şeyler. Ama hala çok önemli olduğunu gösteren Uzakdoğu ise ihracata dayanıyor. Bir gün ihraç yaptığınız ülkeler mal almıyor deseler ekonomileri çöker. Bugün Çin dış ticaretinin büyük bölümünü ABD ile yapmaktadır. ABD ticaretinde kayırılan ülkelerdir. Gümrük oranları düşüktür. Yarın ABD istemiyorum derse Çinin durumunu merak ediyorum. Ama Çin o zamana kadar değişir mi bilemem Çin’de derinlikli ekonomi olabilmesi için dünya gücü olabilmesi için kendine yetmesi lazım. Birileri ile böylelikle çatışmaya girse bile zararı olmayacağını söyleyebiliriz. Bu anlamda Shangay birliğinin iktisadi bir birlikten çok siyasal bir birliktelik olarak ele alıyorum. Bu siyasal birlikteliğe ne yol açtı. Çin ile Rusya arasındaki işbirliği ve uyumdan çok çelişki içindedir. Asya’nın iki büyük devleti ve rakibidir. Ama bu iki devletin bir araya geldiğini görüyoruz. Kukuyama’nın bir eleştirisi var bu neonlar ABD’nin dünya siyasetini öylesine alt üst ettiler ki büyük bir cahillikle hiç bir araya gelince birçok devleti bir araya getirdiler. Bush yönetiminin zorlaşmasıyla İttifaklar oluştu dünyada ABD’den korkuları üzerine dayanan ittifaklar ABD’nin dış politikalardaki başarısızlığını gösteriyor. Rus ekonomisi ise bir petrol ihraç ülkesidir. Gelirlerin büyük bölümünü hammaddeler olmuyor. Türkiye siyaseti de doğal gaz üzerine kuruyor. Bu uzun madde sonu olmayan bir şeydir. Eğer yıkılmış olan sanayini tekrar ayağa kaldıramazsan emir alan ülke konumuna gelecektir. Olayları böyle toparlayınca diyeceksiniz ki ABD’den başka güç bırakmadan dünyada aslında ABD’nin de ciddi sorunları da var. Onlarda ileri teknoloji ile bir yere gelemeyeceklerini görünce petrol havzalarını işgal ederek sömürgeciliği döndü. Dolayısı ile onlardan da pek bir hayır yok. Durumları ilerle değildir. Ortadoğu’da sadece kaos oluşmuştur. Dünyanın kaosa sürüklendiğini görüyorum. Yani bir gelişme çıkış olmazsa yani alternatifler olmazsa dünyadaki ekonomik durgunluk, savaşlar artarak devam edecektir. Bu açıdan karamsar olduğunu söyleye bilirim. Artık sorulara geçebiliriz.

 

SORU: Ortadoğu’da ABD’de gerçekten bir düzen kurmak istiyor mu?

 

CEVAP: Güzel bir soru evet isteniyor mu? Acaba Bugün itibariyle Irak 3 parçaya bölüp oradan çıkacağı belli oldu. Gerçek federasyon denilen yapı parçalanmaya yol açacaktır. Bu yapının üzerinden yeni bir düzenlemeden bahsedebilirim. Daha sonra İran, Suriye gelebilecektir. Düzenleme için durumu böyle görüyoruz.

 

SORU: Dünya karanlık çağlara sürükleniyor?

 

SORU: Suriye kadar en sömürgeci devlet İngiltere idi. Şuanda ABD gözüküyor. İngiltere oda ülkesi kaynakları yok sömürgeye muhtaç ancak ABD’nin kaynakları kendisine yetecek durumda ABD niye sömürgeye başladı? Sömürgeler genelde İslam dünyasına yönelik yapılıyor ve Bush’un kullandığı bir tabir var “İslamcı, Faşist bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

CEVAP: Enerji ciddi bir problem. Özellikle 2. dünya savaşından sonra birçok şey üretilebiliyor. Ancak enerji konumunda hala muhtaç durumundayız. Bazı büyük ekonomilerin füzyon sonsuz enerji kaynaklarını bulmasına rağmen sakladığı söyleniyor. Petrol İslam ülkelerinin topraklarının altında olduğu için islamı, faşist terimi kullanılıyor. Bölgeye egemen olmak istiyorlar. İngiltere, Amerika’nın gittiği her yerde vardır. Irakta olduğu gibi daha eskiye gidersek 1948’de bir İngiliz George Owen diye bir adam bir kitap yazıyor. 1984 okumanızı tavsiye ederiz. Burada dünya güçlerini 3’e ayırıyor. Avrasya, Şarkasya, Okyanusya, Bugün bizim Anklo-solsan dediğimiz şeyin o kitaptaki karşılığı Okyanusya’dır. Okyanus aşırı, ötesi memleketler Amerika İngiltere, Kanada Avusturalya, Yeni Zelanda gibi bunların hepsinin birlikte hareket ettiğini görüyoruz. Özellikle kimlerle birlikte oluyorlar. İslamcı Faşizm konusuna gelince Bin Ladin kimdir? İslamcı Faşizm nedir? İslamcı Faşizm denen şey ABD’nin ülkelere müdahalesini meşrulaştırır mı? Mahir Kaynak hocanın ilginç bir tabiri vardır. Diyor ki: “Dağda yaşayan ve ne olduğu tam olarak bilinmeyen bir terör örgütü dünyanın en büyük teknolojik ve askeri gücüne savaş açacak, bunun lideri de kasetler yayınlayarak dünya kamuoyunu tehdit edecek ve bizde buna inanacağız “ diyor. Bana Malkoç oğlunun 3 arkadaşı ile beraber at sırtında gidip krallıklar yıktığı filmler bundan daha inandırıcı geliyor. Bunun ne olduğu ne olmadığı üzerine düşünmeye devam et ediyorum. Sizi birilerinin

İslamiyet adına ayağa kalkması kimilerimizin gururunu okşaya bilir. Ama bunların aynı göründüğü gibi olduğuna inanmak zorunda değiliz.

 

Dünya sol teorisyenlerin demokrasi ile ilgili eleştirileri vardı. Dünyada demokrasi kapitalist sistemin içinde kullanılıyor. Demokrasi görünüşte bir şeydir. Bu gizlenmektedir. Ve teşhir edilmektedir. Bu manada terörü teşhir etmenin yöntemlerinden biridir. Batıda ünlü bir terör örgütü (Almanya’da) yaptıkları yayınlandı. Sistemin kirli yüzünü göstermek için sistem içindeki önemli isimleri öldürdüklerini belirtiyorlar. Toplumda bu şeyede tüm özgürlüklerin geri alındığını görecek ABD’de Bin Ladin terörü bunu açığa çıkarmıştır. Bu manada insanlığı ilerleten bir eylem Bin Ladin terörü ABD’de güvenlik yasalarını ortaya çıkardı. Vatanı savunma yasası bütün iftihar edilen özgürlüklerin geriye alınmasını meydana getirmiştir. Bin Ladin terörü Amerika’nın bütün çirkinliklerini ortaya çıkarmıştır. Bundan dolayı onları kutluyoruz diyor. Bir takım radikal sol düşünürlerde var, çok taraflı düşünce açısından bunu da belirtmek istedim.

 

Soru: Bin Ladin batının kötü yüzü var. Eylem ile bunun açığa çıkaralım diye düşünmüş müdür?

 

Cevap: Bin Ladin Marksist analiz yapamaz. Konumundan dolayı böyle beyanları kasetlerinde belirtemez. Belki satır aralarında bakıldığı zaman batının çirkin yüzünü ortaya dökmek şeklinde bir şey görülebilir. Bu manada bu bahsettiğim şeylerle örtüşür. Buradan bizimle ilgili bir şeyle bağlantı kurmak isterim. 2001’den beri bizde özür dileyici bir tavır oluştu. İşte İslam bir barış dinidir. Sizin zannettiğiniz gibi canavar bir din değildir. Bizim peygamberimizde kılıç ehli falan değildir. Şeklinde bir literatür var. Ben bunun dışında peygamber savunucunu Perinçek’te gördüm. Adam dedi ki: silahlı devrimcidir. Uygarlık kurucusudur. Bu tarafı ilgi sahibi tüm uygarlığı ilgilendirir. Bir de Müslümanları hassaten ilgilendiren bir tarafı var. Hz. Muhammet Peygamberdir. Onlar için ama siz bunu kabul etmeseniz bile eğer insanlık tarihi ile ilgileniyorsanız, silahlı, uygarlık kurma tarafı ile ilgilenmek zorundasınız. Bilin ki Avrupa solu bir zamanlar sizde zalim düzeni silahla devirmeyi savunuyordunuz. Ne oldu da değiştiniz? Peygamber dönemine baktığımızda Mekke’nin para babaları tarafından zalimce kurulan düzen parasız kalıp kızları sermaye olmasın diye gömen insanlar vardı.

 

 

 

Buna karşı önce ikna yoluyla gelin Allahtan korkun merhamete dayanan bir toplum diyen bir ses ama bunu kabul etmeyince para babaları o zamanda kılıcı işletirsiniz sonuna kadar. Caizdir ve meşrudur demiştir. Peygamberimiz kılıç ehlidir. Yaptıkları da doğrudur. Bir kere bu özür dileyici tavırdan vazgeçmemiz lazımdır. Batıya yönelik falan değil çöl bedevileri Avrupa’ya saldırmış değildi. Tam tersi uygarlık manasına ne varsa onu almış, içine katmıştır.

 

Soru: ABD Türkiye’nin AB’ye girişine nasıl bakıyor. Bunu şunu için soruyorum: Çekiç güç zamanı ABD’nin desteğini biliyoruz. Türkiye AB’ye girecek olursa Kürdistan o bölgedeki Kürt vatandaşlarımız sıcak bakmayacaktır. ABD AB projesine niye destek veriyor?

 

Cevap: Amerika böyle durumlarda zemine bakar, bir zemin varsa körükler yoksa baştan oluşturmaz. Dikkat ederseniz İstanbul 2 milyon vatandaş ile dünyanın en büyük kürt kenti böyle bir yeri insanlar niye bırakmak istesin. Bu topraklar üzerindeki insanların ortak çıkarları önemlidir. ABD kötüye gidiş varsa buna hamilik yapar. İstanbul bir uygarlık beşiğidir. Müslümanlar içinde Hıristiyanlar içinde İstanbul çok geniş havzaları kapsayan bir yerdir. Eğer bu anlayış ortadan kalkarsa sıradan bir devlet haline geliriz. Doğru o zaman AB’ye daha rahat gireriz. Bu faydamıza mı olur yoksa zararımıza mı o da tartışmaya açık bir konudur. Amerika neden Türkiye’yi AB’ye sokmak istiyor? Türkiye’nin AB ile ittifakı genelde çok aşırıdır. Avrupa’dan bakıldığında bu rahatsızlık uyandırıyor. Bunu açık bir şekilde söylüyorlar.

 

Soru: Ekonomik topluluk olmasına rağmen büyük güç olarak İsrail’i unuttuğunuzu düşünüyorum Diasporanın etkileri neler olabilir?

Cevap: İsrail ve Yahudilerin dünya siyasetindeki yeri komplo teorilerine çok uygundur. ABD mi İsraili kullanıyor yoksa İsrail mi? Bunun için eski tarihlere inmek gerekir. Yahudiler Süleyman Peygamber dönemindeki hükümdarlıkları yıkıldıktan sonra Babil Süryanileri gelir. Sonra Pers kralı gelir. Onları kullanır. Bu Yahudilerin her şeyine etki yapmıştır. ABD-İsrail sorusu gibi onların kendilerine ait bir gücü olmamıştır. Bence güçleri ittifaktan kaynaklanır. İlk çağda Persler daha sonra İsa döneminde Romalıların İsa’ya olan karşı çıkışın altında onu Fars casusu zannetmeleri yatar. Roma’nın gölgesinden Yahudileri Sasanilerin altına sokacağı düşüncesi ile tepki görmüştür. Bize dini gibi gelen çatışmaların altında bu tarz siyasi gelişmeler vardır. Bu nedenle Yahudilerin o dönemdeki rahipler kurulu İsa’nın Peygamberliğine karşı çıkıyor. Yahudiler daha sonra Endülüs Emevileri ile işbirliği yapmışlardır. Endülüs fikrini dünyaya tanıtmışlardır. Katolik kilisesine karşı, daha sonra da Osmanlı egemenliği altına girmişlerdir. Ama onlar güçlü olduğun müddetçe yanında olurlar. Aslında Osmanlıya yinede sadık kalmaya çalıştılar. Ama gücünü yitirdikten sonra kimsenin yanında kalmazlar. Bu nedenle sadakatlerini bozdular. Şimdi yenidünya düzeninde Yahudilerde kendilerine yeni bir yer aramak zorundalar. 19. yy da İngiltere’yi buldular. Avrupa Yahudileri bunun karşılığında İsrail’i kopardılar.20.yy dan sonra ABD’yi bulmuşlardır. Bu manada İsrail’deki Yahudiler ile Avrupa Yahudilerini ayırmak gerekir. İsrail’deki sıradan bir Yahudi’ye sorarsanız dünyayı kim yönetiyor diye Türkler diyormuş! Bizler nasıl onların yönettiğine inanıyorsak onlarda dünyayı hale Osmanlıda olduğu gibi Türklerin yönettiğine inanıyorlar. Bazı Yahudiler Ortadoğu’da birçok olay oluyor ama yinede başına hiçbir şey gelmeyen tek ülke Türkiye değil mi bunun açıklaması ne olabilir diyorlar. Bir örnek olarak Reagan döneminde Yahudilik ve Amerikanlığın arası açılmıştır. ABD televizyonlarında Filistin ile ilgili işkence görüntüleri içeren bir kayıt yayınlanıyor. Eğer Yahudiler Amerika’yı idare ediyor olsa o dönemde Reagan bu ve benzeri destekleri Yahudilere rağmen yapamazdı. Bugünkü yönetim ilişkileri iyi götürüyor ama Neocon dönemi de bitiyor. Bundan sonra ne olacak? Bir takım aklı başında Yahudiler son 10 sene içinde soykırımın getirdiği bütün dengeler zorlanmıştır. Bundan sonra daha fazla zorlamamak gerekir. İyi geçinmek gerekir. Şeklinde fikir beyan ediyorlar. Bu manada en büyük tartışma yine Yahudilerin içinde yaşanmaktadır.

 

Soru: Sizce ABD’nin dünyadaki gücü ne kadar daha devam edecek?

Cevap: Ancak tahminde bulunulabilinir. Ama kesin bilinemez. Bu birazda alternatif düzen önerilmesine bağlıdır. Yeni bir dönem anlayışı çıkarsa Amerika’nın hâkimiyeti sarsılır. Roma alternatif bir güç çıkmadığı için yy’larca yaşamıştır. Kaoslara rağmen bir değerler sistemi ortaya atılmalı.

 

Soru: Özellikle 2. dünya savaşından sonra sol akımın alternatif olması Rusya ve Güney Amerika’daki toplumsal ayaklanmalardan başladığı söylenir. Sonra da doğuya yayıldığı söylenir.  Şu anda yeniden G.Amerika’da sosyalizme yöneliş var. Bu yeniden sosyalizmin doğacağını belirtiyor.

 

Cevap: 1960’larda dünya sistemi büyük bir cendereye sıkıştı. Ciddi baş kaldırma hareketleri görüldü. Bunlar başarıya ulaşamadı. Ama bir itiraz hareketi olmuştur. Şimdi yine aynı akımı görüyoruz. Toplumsal hareketler Latin Amerika’da görülmüştür. Bunun nedeni Kızılderili kültürüdür. Toplu yaşama anlayışı vardır. Bu manada G. Amerika’da çıkan bütün alternatif akımlar sosyal kökenlidir. Sol görüş Kilisenin dini afyon olarak kullanmasına karşı olmuştur. Latin devletlerin temel özelliği antikapitalist olmaları ama antidinci değil. Aslında kilise apolitik bir örgüttür. G. Amerika’da buna karşı çıktı. Buradan Kurtuluş İlahiyatı diye bir akım çıktı. Papalığın aforozunu tanımadılar. Dünyanın geri kalanı için ise sol hareketlerin etkili olduğunu söyleyemeyiz ama kapitalizm kendi sınırlarına çekiliyor. Dışarıda tam olarak yaşayamadığı görülüyor. Kapitalist kültüre karşı ne yapılabiliri sormak gerekir. Bu da birçok havzanın birleşmesi ile olabilir.

 

Soru: Çin’in dünya hâkimiyeti hakkında Çin eğer derin bir ekonomiye dönmek isterse ABD müdahale edebilir mi?

 

Cevap: tabi ki eder. Çin’de orantısız bir büyüme var. Kıyı eyaletler ile iç arasında sorun yaşanmakta herkes kendi vergisini kendi değerlendirsin diyorlar. İçerideki şehirler ise tam terine bunlar bizi unuttu diyorlar. Çin yönetim sistemi bu tarz gelişmeleri karşılamaya hazır değil. Örneğin Pekin ile Shangai Çincesi birbirinden farklıdır. Bunlar konuştuklarından anlamazlar yazı ile anlaşırlar. Bu birleştikleri özellik ama farklı Çinceleri var. Dolayısı ile Shangai beni niye Pekin idare ediyor demeye başlayabilir. Bu orantısız büyümenin sonucudur. Çinin şu an için egemen olmaya niyeti yok.

 

Soru: Dünyada kutuplaşmalar var dediniz. Birleşmiş Milletlerlerin bu konuda dünya üzerinde etkisi olabilir mi?

Cevap: Birleşmiş Milletler bu amaçla kurulmuş bir örgüt ama bu amacına ulaşamadı. ABD desteği ile buralara gelmişti. Ama onun desteğini çekmesi BM’nin iyice prestij kaybetmesine neden oldu. şimdi Lübnan’da tekrar bir şeyler yapıp inisiyatif almaya çalışıyorlar. Ama BM girdiği için bir şeyler olabilir orda diyen yok. BM’nin itibarı bu kadar işte. BM dünyada itibar istiyorsa eşitlikçi olmalıdır. Daimi üyelerden bir tanesi bile hayır dedikten sonra hiçbir karar çıkmıyor. Bu yapıyla bu kadar süre bile dayanması başarıdır. Bundan sonra uluslar üstü bir düzene gidiyoruz Uluslarüstü ağalardan söz edebiliriz. Devlet ağalar dünyaya hakim olacaktır.

Soru: Türkiye açısından bakarsak AB’ye girmek isteyen bir ülke durumundayız. Biz tam olarak ne istiyoruz. Hem AB’ye yanaşıyoruz hem de Amerika ile bağlantılı olmak istiyoruz.

 

Cevap: ne istediğimiz belli değil sebeplerle AB’ye girmek açıklanmamaktadır. Osmanlıda 1727’de ilk matbaa açıldığından beri batılılaşma tabusu oluşmuştur. Bu değiştirilemez. Bugün AKP hükümeti de bu politika devam ettiriyor. Biz nasıl batılı oluruz. AB’ye gireriz. Türkiye’nin bir B planı yoktur. Batılılaşmaya alternatif sunulmamıştır. Kaza olsa bir yere yanaşma politikası yoktur. Ne derse desinler kabul edilecektir. Türk ordusunun belki alternatif planı vardır. Ama bunu açıklamaktan acz içindeyiz.

 

Soru: Bu acz midir yoksa bir politika mı?

 

Cevap: inşallah bir alternatif vardır da açıklanmıyordur. Ama AB’ye karşı bir şeyler söylenmeli ifade edilmeliydi. Türkiye yumurtaları tek sepete koymuştur. Ama birkeç sepete paylaştırmalıydı.

 

Soru: ABD’nin savaşı petrol için yaptığını söylediniz. Ma çok büyük bir güç olduğunu da söylediniz. Acaba neden kılıf uyduruluyor ABD insanlık çıkarları gibi.

 

Cevap:  Amerika her zaman bu tarz kılıflar uydurmuştur. Bush döneminde de bunu yapmaya çalışmıştır. Ancak başaramamıştır. Müttefiki Fransa’yı bile karşısına almıştır. Amerikanın hakimiyet biçimi bu değildir. Amerika’nın hakimiyet biçimi müttefikini oyuna sokmaktır. Bunu da ben özgürlük getiriyorum diye sağlarsınız. Ama şuan ki hükümet böyle söylemesine rağmen başaramamıştır. Yeni gelecek hükümet böyle davranmayacaktır. Bütün güçler ortak çıkar gözetir. 19.yy İngiltere sömürge yaparken de beyaz adam en uygar nufustur. Bunu başkalarına götürmek boynunun borcudur diyerek. Sömürgeciliğini bir fedekarlık olarak göstermektedirler.

 

Soru: 3 dengeden bahsettiniz Türkiye Amerika’nın tarafında AB’ye girmeye çalışıyor. Türkiye nerede olmalı? Türkiye acaba Türki Cumhuriyetlerle ya da İslam dünyası ile bir güç birliği mi yapmalıdır.

Cevap: Bunların birini yapmak diğerine engel değildir. Sen benim adamımsın başkasının adamı olamazsın derler. Türkiye önerilen değil de öneren konumunda olmalıdır. Türkiye’nin kısmi ortaklık önerisi olmalıydı aslında sizinle işbirliği yaparken bazı şeylerde herkese hesap vermeden yürüyebilirim diyebilmelidir. Birinin sadık müttefiki olmak çözüm değildir. Bu şekilde yönelebilmelidir. Türkiye bunu yapmıyor. Bunu yaptığı zaman güçlenecektir.

 

Soru: Anlatımınızda dünyadaki dengeleri kimlerin paylaştığını az çok gördük. Sermayeye dayalı kapitalizme dönülmesi ifadeniz benim için aydınlatıcı oldu. bizde üretim yok ama borsa çok iyi gidiyor. Gerçekten 200’li yıllardaki iletişim ekonomisi ile devam etmelimiyiz yoksa tekrar devletçi sermayeye dayalı mı olmalıyız?

 

Cevap: Güzel bir soru oldu. Şimdi Türkiye de komünist devletçilik, liberal globalizim alternatifi midir? Değildir. Bunların ikisi birbirinin alternatifi olamaz. Komünist devletçilikte sonrada değişiklikler olmuş Cumhuriyetin güzel değer ki belli cendereye hapsedilmiştir. Bunların ilişkisinin de dışarıdan 3. bir yol açılmalıdır. Türkiye’nin özgür milli kendisine has aynı zamanda da sadece kendimizin değil Türkiye’nin bir misyon taşıdığını, kendi dışındakiler içinde bir şeyler ifade ettiğini bunun da göz önüne alarak üçüncü bir yol izleye biliriz. Buna paralel İMKB hakkında neler düşünüyorum? İMKB’yi biran evvel kapatsalar oh çekeceğiz. Tam manası ile rulet masası gibi ben Türkiye’ye fayda sağladığını düşünmüyorum. Bir 500 milyon $ girseniz istediğiniz kâğıdı oynatabilirsiniz. Paranız birdenbire değer kaybedebilir. Böyle bir enstrümanı aldığınız zaman dış güçlerin elinden bence daha sağlam hale gelecektir. Ekonomimiz olmuyorsa da bir takım sınırlamalar Türk ekonomisine göre getirilsin. İkincisi merkez Bankası bağımsızlığı dene şeyi çok anlamsız ve zararlı bir iddia olarak görüyorum. Merkez bankası bağımsız olsun hükümetlerin oyuncağı olmasın diyorum. Eğer böyle bir durum varsa MB’sının bağımsız yaparsın hükümeti düzeltirsiniz. Eğer MB bağımsız olursa sizi dinlemez başkalarını dinler. Wallstreet’i dinler. MB bağımsızlığı globalist oyunun bir parçasıdır. Olayı bunu daha açarsak dünyanın global ekonomiye gitmediğini görüyoruz. Ben dünyada bir korumacı dönemin olacağını düşünüyorum. Dünyanın ilk globalizm denemesi değil yaşadığımız I. Dünya savaşına kadar dünyada bir global ekonomi hüküm sürer. Bu belki şimdi ifade edilmez. Osmanlı da bu oyunda rol oynar sermayesi de el değiştirir. Osmanlı Bankası o dönemde yabancı sermayeli olarak kurulmuştur. İttihat ve Terakki hükümeti kredi istiyor. Osmanlı Bunları teminat istiyor. Bağımsız olduğu için Almanya’dan borç alınan altın senetleri ile bankalara borç alınmıştır. Bunlar Osmanlıyı nereye götürüyor? Bugün iletişim çağındayız diyorlar Sultan Abdullhamit’in Londra borsasında telgraf ile müdahale ettiği söylenir. Döneminde buradan anlıyoruz ki buda önem değil o zaman da yapılabiliyordu. Yani dış borsalarda para çevirmek bu döneme has bir şey değil ilk defa globalizm yaşandığı aldatmacadır. İktisat tarihçileri ülkelerin ekonomiler bu kadar içine girmesinden dolayı ekonomiler birbirlerine girmekte ve siyasal bunalımlar çıkmakta demektedir. Sonuçla isim paylaşın kaosa dönüştüğünün dünya savaşınında bundan kaynaklandığını söylüyor. Gerçekten o dönem de refah seviyesinin yüksek olması her şeyin iyi gitmesinden dolayı bu dönemde savaş ne ola ki deniyor. Ondan sonra dünya savaşları meydana geliyor. Bundan sonra savaşa korumacı ekonomiler hakim olmuştur. Gümrük durumları ile değişik ayarlamalarla özerkleşmeye gitmeden ekonomiye idare etmeye başlanılmıştır. Globalizm dünya sisteminini sorunlarını çözmek için yeterli değildir. Avrupa tarihini okumamızı tavsiye ederim.

 

Ahmet Turan Keçer: Altay Beye bu dolu sohbetinden dolayı teşekkür ederim. Minnetlerimizi sunmak isterim.

 

MİADAP grubunun ilgisi ve soruları ile daha verimli geçen Fikir Platformu 4. toplantısı MİAD genel sekreterinin Ahmet Turan Koçer’in teşekkürlerini konuşması ile bitirdi.  Toplantı sonrası konuşmacı Altay Ünaltay’a Malatya’nın dünyaca ünlü kayısısı ikram edildi.    

MİAD sağlanan hizmetlerin iyileştirilmesi ve web sitesinde en iyi deneyimi yaşamanızı sağlamak için çerezleri kullanır.
close